bhkljkjh

Bu bebeği 2 yıl kadar önce dükkanda can sıkıntısından yapmıştım. İskeleti telden yaptım. Yünle sardım. Eteğini annemin ördüğü çiçeklerden yapmıştım. Kafa ve gövdesi ahşap boncuklardan. Bilekliği de taaa dükkanı yeni açtığımda, 2005'te yapmıştım. İğne oyalı, süslü bir bileklikti. Oyaları, sallantıları söktüm. Simli mumlu iple asma yerlerini yaptım. Bebeğin el ve ayaklarına ve halkanın etrafına minik kırmızı zilleri taktım. Araya mavi keçe çiçek kullandım. Renk uymadı ama o zamanlar keçe böyle bol değildi sevgili dostlar, olanla idare zamanıydı, ki kendisi taaa Belçika'lardan hediye gelmişti çok sevdiğim, internet üzerinden tanıştığım ve yüzyüze defalarca görüştüğüm canım yürek dostumdan. (Meltem'im kulakların çınlasın)
İşte bu tasarımın hikayesi de böyle...

       Aynı gün iki kez olmak üzere, iki arkadaşım(sanal demeye dilim varmıyor) bana sürpriz yaptı. 


       Sema ablam, (kendisiyle 10 marifet üzerinden tanıştık, Elim Sende'de beraber çalıştık) duruşuyla, insanlığıyla gerçekten herkese kolay kolay sarfetmediğim "ABLA" hitabına fazlaıyla layık bir insan. Beraberblog'un marifetlilerinden biri...



       Geçen gün gelen kargo beni şaşırttı. Üstelik göndereni daha da şaşırttı. Merakla açtım içini ve sıcacık mektubunu gözlerim dola dola okudum. Gururla eşime de okuttum. "Bak benim ne güzel arkadaşlarım var", dedim. Paketin içinden kendi eliyle süslediği güzel bir kutu içinde mis kokulu lavanta bebeklerinden biri ve yine kendi yaptığı keçe bereket filleri çıktı. Seve seve bir hal oldum yolladıkları güzellikleri. Teşekkür ederim ablacım...

       Aynı gün yazdığım yazılardan birine yorum olarak Eda'dan bu sürpriz hediyeyi aldım. Şimdi blogumun baş köşesini süslüyor. Eda'cım çok teşekkür ederim tekrar.



       Bu incelikler ne kadar mutlu ediyor, büyülüyor insanı. İnsan olduğumuzu hatırlatıyor.

Seve mıncıklaya yaptım bu çalışmaları. Daha önceki dergi sayfası değerlendirme çalışmamdan sonra tadı damağımda kalmıştı. Komşuma iki tane yaptık ama onun zevkine göre süslediğimiz için beni tatmin etmedi. Dergileri akşamları otururken komşularımla imece usulü kıvırıyoruz. Bendekilerden bunu ve daha sonraki postumda yayınlayacak olduğum diğerini yaptım. Bu Bodrum'a gitti... Yalıkavak'ta bir yazlığın verandasında görürseniz bilin ki teyzemin evi :)


İçinde Rulokat kutusu var. Kuş, yusufçuk ve çiçek figürlerini keçeden yaptım. Yo-yolar pamuklu kumaşlardan. Birinin içini doldurdum hatta... Kuşların iki yönünü farklı renklerde çalıştım. Yusufçuk yapmak çok kolay ve zevkli, tavsiye ederim :)
Sutaşı kullanmayı çok seviyorum, takip edenler bilir. Tabii ki de; püskül imzam zaten...


j
Geçen sefer dergi sayfalarını düz kıvırmıştım, çok zor olmuştu. Bu sefer verev kıvırdım, çok daha pratik.

Bu tarifi geçtiğimiz günlerde komşularımdan öğrendim ve denedim. Ailecek pek beğendik. Patlıcanı karnıyarık ve yoğurtlu kızartma dışında türlü, musakka vs. de sevmeyen eşim bile bayıldı.

  1. Patlıcanları tamamen soyun.
  2. 2-3 iri olgun domatesi rendeleyip 3-4 diş sarmısak, tuz ve az sıvıyağla tencerenizde azıcık öldürün.
  3. Soyup yıkadığınız patlıcanları bütün olarak sos olan tencereye yatırın.
  4. Orta ateşte 30 dk. kadar pişirin. Arada patlıcanları çevirip sosa bulanmasını sağlamak iyi oluyor.
  5. Servis tabağına alıp, dilimleyin ve sosundan üzerine döküp, kıyılmış nane ve maydanozla süsleyin.
Et yemeklerinin yanında, pilavla da iyi gidiyor.

Dün gece İstanbul'daki düğün dönüşü acıktık. Yolda düğün kıyafetiyle inip yemek yemek istemedim. Eve gelince çay suyunu koydum ve sabaha karşı güzel bir kahvaltı yaptık.
Kalan yemeği de kahvaltı soframıza koydum. Çayla da çok yakıştı. Gerçi ben çayla taze fasulye yemeği ve akşamdan kalan kızarmış hamsiyi de pek severim ama neyse :)




Bu gece kutlayacağımız Mirac Kandili'nizi kutlar ve hayırlı dualarınızın kabul olmasını dilerim.

Şu çikolatasından çok kutuları için aldığım Dose kutularını ne zamandır içine düşsen kaybolacağın çer-çöp kutumda (kibarcası geri dönüşüm) saklıyordum. Son günlerde sıcaktan ve gezmekten dolayı birşey yapamamaktan ellerim kaşınıyor. İçimde bir pır-pırlık, boşluk var. Ye, iç, otur, gez, eğlen, günler öööyle geçiyor. Geçen gecelerden birinde, oldukça da geç bir vakitte dayanamayıp verandaya kuruldum. Oranın ışığı da bir loş ki... Oğlumun masa lambasını getirip, bu kutuyu yapıp, ohhh dedim, rahatladım.
Olmazsa olmaz püsküllerimden birini de takıp, imzamı attım.


Bu etekleri teyzem Hollanda'dan getirmişti. Pastel tonlarda tüm renkleri mevcut. İncecik lycralı havludan yapılmış. Naz' ın bunları etek olarak giymesi için önünde 4-5 yıl daha vardı. Ben de birini çaktırmadan alıp aklıma ilk geleni uygulamak istedim.

Önce yo-yolar hazırladım. Fotoğraftakinden daha küçük daireler hazırladım. Bunlar ilk kestiklerim. Gözüme büyük gelince küçülttüm çaplarını.
Bahçeye kurmuştum çilingir soframı :) Komşularım da masamın bir köşesine sıkışıp dergi kıvırdılar. Onlardan yaptıklarımızı da daha sonraki günlerde görebilirsiniz.
Yo-yoların üzerine keçeden daireler kesip, dikip süsledim. Çiçeğin birini keçeden yaptım. Sapları zincir işi tekniğiyle işledim. Beni görünce kaçan bir de kelebek kondurdum keçeden...

Askılarını neyden yapsam, neyden yapsam diye süslediğimden daha fazla düşündüm. Narin omuzlarını acıtmasın istedim tatlışımın. Yo-yoları yaptığım kumaştan kulaklı bantlar hazırlayıp diktim. Fotoğraf çekerken bağladım. Üzerinde ölçüp, düğme dikerim belki diye düşündüm. Geçen akşam kardeşime gittiğimizde giydirip fotoğraflamak istedim ama diş çıkarıyor sanırım, çok keyifsizdi. Yormak istemedim. Kısa süre sonra da uyudu zaten. Altına da renkli, fırfırlı, komik şortlarından giyerek kombinler sanıyorum.